Blog Yazılarım
Enerjiler Hayatımızı Nasıl Etkiler
Yaşam enerjimizi artırmanın yolları
Hayal kurmak
Huzurlu, keyifli, mutlu, coşkulu bir hayat yaşamak için, yaşam enerjimize iyi kullanmayı öğrenmeliyiz. Bazen sabah uyandığımızda, içimiz kıpır kıpırdır ve coşku doludur. Aslında bunun olmasını sağlayacak herhangi bir sebep yoktur, ama biz çok mutluyuzdur. Böyle günlerde işyerindeki sıkıntı, trafik, yada herhangi bir tartışma bizi yıldıramaz, sinirlendiremez, üzemez, dertlendiremez. Gün'e böyle başladığımızda, kendimizi iyi hissederiz. Güzel olaylar neşemize neşe katarken, sıkıntılı olaylara aldırmayız. İçimizdeki bu güç, hissettiğimiz sevinç, duygu yoğunluğu, yaşam enerjisinin ta kendisidir.
“Bugün çok enerji doluyum, kendimi çok enerjik hissediyorum, bomba gibiyim”
..deriz. Peki nedir bu hissettiğimiz enerji? Nereden geldi, içimize nasıl girdi? Neden kendimizi hep böyle hissetmiyoruz?
Etrafımızdaki insanların o günkü duruşlarından, bu enerjiye ne kadar sahip olduklarını anlayabiliriz. Güçlü pozitif kişiler, etrafına ışık saçar, bu insanlar yaşam sevinci ile doludur. Böyle insanlara yakınlık duymamız, mıknatıs gibi çekilmemiz doğaldır.
İhtiyacımız olan bu enerjinin büyük bir kısmını - yaklaşık yüzde 70 kadarını, uyku sırasında alırız. Bu sebeple iyi bir uyku, hayat enerjisi ile dolmamız için çok önemlidir. Gün içinde yaptığımız eylemlere bağlı olarak da yaşam enerjisi ile dolmamız mümkündür. An'da (şimdi'de) kalarak, coşku ve istekle yaptığımız her şey, bizi yaşam enerjisi ile şarj eder.
Türkçe "Ki", Çince "Chi", Sanskritce'de "Prana", Parapsikoloji alanında ise "Psi" enerjisi olarak adlandırılan bu enerji, fiziksel bedenin çok ötesinde bir enerjidir. Fizik kanunlarıyla açıklanamayan, tanımlanamayan bu enerji, beyne bağlı değil, bütünsel varlığımıza aitdir. Bu enerjinin fiziksel duyularımızla algılanmamasına rağmen, duyu-üstü yeteneğimizle varlığını hissedebiliriz. Ve fiziksel olmayan bu enerjiyi, zihnimiz tarafından yoğunlaştırılıp, yönlendirilebiliriz.
"Ki" enerjisi, soluma refleksi ile bedene girer, ama bu enerji havanın içinde değildir. "Ki" enerjisi bir tür etherik enerjidir, bu enerji aynızamanda elektronun yapı taşlarının, uzayın ve atmosferin, kısacası evrenin her köşesinde bulabiliriz.
Fizik ötesi bu enerji ile nasıl doluyoruz?
Bu enerjinin ana kanalı nefestir. Aldığımız nefeslerle, her an kendimizi "Ki" enerjisi ile doldururuz. Bedene burun yolu ile alınan "Ki", önce bir baston gibi yukarı, sonra omuriliğimizin iki kanalından geçerek, birinci çakramıza - kök çakramıza gelir. Bu sebeple birinci çakramızın sürekli açık tutulması, bir mıknatıs gibi bu enerjiyi çekmesi önemlidir.
Yaşam gücü enerjisi, bedende çakralar (ya da şakra) adı verilen bir dizi enerji sistemleri ile hareket ederler. Çakralar huni şeklinde olup, evrendeki sonsuz enerjiyi emerek, bedenimize yansıtır. Hepimiz kuyruk sokumundan, kafanın tepesine kadar 7 enerji merkezine sahibiz. Çakralar gözle görülmeyen güçlü elektrik alanlarıdır.
Çakralardan biri, ya da birkaç tanesi tıkanmış, veya dönüşü yavaşlamışsa, yaşam enerjimizin tam olarak şarj edilmeyeceğini - dolamayacağını söyleyebiliriz. Bunun sonucunda hastalıklar ve yaşlılık ortaya çıkar.
Hayat enerjisini verimli kullanamayan insanlar, üşengeç, keyifsiz ve isteksiz olurlar. En basit durum ve eylemler, bu kişiler tarafından aşılamaz, halledilemez sorun ve problem olarak algılanır. Hayat enerjilerini iyi kullanamayanlar genelde depresyona girerler.
Hayat enerjimize fazla yüklenen, bazı dikkat etmemiz gereken durumlar söz konusudur. Bu olgular yaşam enerjimizi çalan kaçaklar olarak düşünebiliriz. Örneğin; öfke, nefret, çok konuşmak, (söz israfı) negatif düşünmek, kaprisli davranışlar, enerjimizi fazla tüketmemize sebep olur. Öyleyse hayatımızın coşkulu, huzurlu, keyifli akışı için yaşam enerjimize sahip çıkmayı ve iyi kullanmayı öğrenmeliyiz.
Okullarda meslek eğitiminin yanı sıra, "yaşam sanatı" öğretilmiş olsa, hayatımızda mesleklerin daha doyumlu hale gelmesi kaçınılmazdır. Bilinçli afirmasyon (doğrulama) düşünceleri yönlendirmektir. Okullarda bize "zihin bilimi öğretilmiyor, ancak yaşamımızda edindiğimiz tecrübeler, zihin bilimi eğitiminin ta kendisidir.
Sır adı altında "çekim yasası"
Bu Dünyada "benzer benzeri çeker" prensibi geçerlidir. Günümüzde "çekim yasası" prensibi, genelde "Sır" adı altında, daha başarılı, daha mutlu, daha zengin bir hayat arayışında olanlar için öne sürülür. Bunu ezoterik çevreler haricinde, kariyer ve kişisel yöntemleri gösterenler yapar. Bu iki prensip, ilk bakışta birbirlerine benzeselerde, aralarında önemli bir fark vardır. "Benzer benzeri çeker" prensibinde kişi, kendini keşfetme ve özünü açığa çıkarma çabasındayken, dış hayatında karşılaştıkları, bir ayna olarak karşısına çıkar ve kendi bulunduğu bilinç düzeyini yansıtır. Yani uyanış yolunda bulunan kişi, hayatı ve akışını manipule etmeden, her şeyi olduğu gibi kabul eder.
Sözde uyanış yolunda olan kişi ise, benliğinden oluşan her türlü istekleri, bir eksiklik duygusundan doğan ihtiyaç olarak besler, bu ego kaynaklıdır. Çekim yasasını uygulayan kişi, böylece arınma yolunda değil, egosuna daha güzel bir maske ve yaşam şartlarını daha uygun hale getirmek için yola çıkmıştır. Bu içsel tutumun, ruhani boyutla bir alakası yoktur. O, zihin gücünü kullanarak, maddesel boyutu manipule etmek ister.
Kendi kişiliğini, ruhani boyuta adanmış bir hayat, dünya zevklerine ve nimetlerine bakmaz, aldanmaz. Geleni kabul eder, gideni bırakır, her şeyi hakkıyla yaşar. Güneşte ısınır, yağmurda ıslanır. Ne yargılar, ne de yargılamalara bel bağlar, ölçmez ve tartmaz. Onun için tek hedef, şartsızlığa ulaşmak ve kendini mutlak sevgi için hazırlamaktır. Arınmanın sonuna dek, kendi gitmelidir. Bu yol oldukça zorlu ve çaba gerektiren bir yolculuktur.
Bil ki, dışarda karşılaştığın her şey, kendini ve bulunduğun bilinç düzeyini görebileceğin, seni sana yansıtan aynadır. Yargılarsan, yargılanırsın, savaş açarsan, sana karşı savaş açılır, korkarsan, korktukların başına gelir, karşılaştığın zorluklar, kendi içinde beslediğin engellerdir. Kendini değiştirirsen, hayatın değişir. Sadece manipulatif bir maske olarak değil, temelde ruhani anlamda, gerçek özgürlük budur.
Yazıyı bir söylemle bitirelim;
Söylediklerinize dikkat edin, düşüncelere dönüşür.
Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür.
Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür.
Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlığa dönüşür.
Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür.
Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür.
Karakterinize dikkat edin, Kaderinize dönüşür.
Mahatma Gandhi